27 Kasım 2010 Cumartesi

yavşak adama dikkat edin

25 yıllık ömrü hayatımda karşıma çıkan en derin yavşaklık biçimi bir kızla arkadaş ayağına takılıp keşfedilmeyi bekleyen oğlanlarda gördüğüm yavşaklıktır. Çünkü bu yavşaklık içten pazarlıkla yoğrulmuştur, derindir ve tehlikelidir. İş bitirici bir adamın yavşak olmasına imkan yoktur bu sebepten, çünkü iş bitirici bir adam bir hatunun hayatına girdiğinde de, bir bardan içeri girdiğinde de derdi neyse gider muhatabına söyler. Açıktır. Ama yavşak adam bir köşede keşfedilmeyi bekler. Böyle çakma ıssız adamlar, sözde coollar loserlık mahkumlardır.

Böyle adamlara dikkat edin sevgili Romalılar. Erkekseniz bu adam pusuda sevgilinizle sizin ayrılmanızı bekleyebilir, sevgilinizle kayga ettiğinizde ona mesaj atıp "ya üzülme o hep böyle, senin kıymetini bilmiyor" türünde derinlemesine yavşaklık içerisine düşebilir. Gaflet, delalet ve hatta hiyanet doludurlar. Dediğim gibi çok tehlikeli tiplerdir bu adamlar, selam bile vermeyin.

Zeki, çevik ama ahlaksızım

Bakın aklıma ne geldi gecenin 23:34 pieminde. Ahlak. Bende olmayan bir şey.

Ahlak; bir çeşit toplumsal öğreti. Dini kurallarla genellikle paralellik gösteren bir müessese.

Amma ben ahlaksızım. Kendi zekam dışında herbirşeyi hiçe saymışım.

Çünkü hayatım boyunca gördüm ki ahlak denen kavram sadece parasızlar için var. Zengin insanda, sosyetede, burjuvada kimse ahlak veya namus aramıyor. Zavallı, beş parasız bir genç kızı yabancı bir erkekle el ele tutuştu diye yerin dibine sokan toplum her gün farklı bir jigoloyla gezen ünlü bir kadını başının tacı yapabiliyor.

Kız kardeşi sevdiği adamla öpüştü diye onu öldürebilecek kadar zıvanadan çıkmış bir kürt genci, İngiltere'de kaçak çalışıyor ve o güzelim ingiliz pasaportu ve oturum hakkını alıp kraliçenin tacı altında yaşamak için 50 yaşındaki dul bir kadınla evlenebiliyor ve ömrünün geri kalanını dul kadının çocuklarını büyütmekle geçirebiliyor. Bakın sevgili Romalılar ne diyorum, iki çocuklu dul bir kadınla evleniyor. Aynı adam değilmiydi gerdek gecesinde gelin bakire çıkmadı diye ona kurşun yağdıran.

Kızına sürekli ahlaklı, namuslu olması yönünde telkinler veren bir baba, ailesiyle, yapmadığı ahlaksızlık kalmamış, tüm memleketin önünde her türlü rezilliğini ifşa etmiş eski vesikalı bir kadının sabah probramını hayranlıkla izliyor.

Demekki namus ve ahlak sadece garibanlar için varmış. Bunlar garibanların boynuna geçirilen birer tasmaymış. Biz de buna inanmışız. Ama artık ben inanmıyorum.

büyümek

Artık ağlanacak yaşı geride bıraktığımı farkediyorum. Aynaya gittiğimde hayatın alnıma attığı çentiklerin sayısının artığını görebiliyorum. Büyüyorum, büyüdükçe umudum tükeniyor. Beklentiler sıfır noktasına yaklaşırken gayelerim azalıyor. Konfiçyüs "insan gayesi kadardır" demişti zamanında. İnsalığım azalıyor.

5 yaşındaki yeğenime "sevmekten, umuttan ve iyilikten vazgeçme" dedim, "olur amca" dedi.

12 yaşındaki kuzenime "sevmekten, umuttan ve iyilikten vazgeçme" dedim, "nasıl abi?" dedi.

25 yaşımdaki sınıf arkadaşıma "sev kardeşim, herşeye rağmen sev" dedim. "boşver kanka, hoca sınavda ne sorar onu söyle" dedi.

50 yaşındaki anneme "anne sevmek şu dünyadaki en güzel şey" dedim, "boşver olum, sigortalı bir iş bul çalış, gerisini düşünme" dedi.

Büyüdükçe küçüldüğümü, gayesizleştiğimi anladım. Eğer dünya 5 yaşındaki çocukların yönetiminde olsa ne savaş kalırdı, ne sömürü, ne de zulm. Sonsuz umutların olduğu, en pahalı şeyin bir Tadelle olduğu ama sevincin hiç bitmediği bir dünyaydı çocukluğumuz. Keşke hep öyle kalabilseydim. Keşke ben büyürken zeka yaşım yerinde saysaydı. Keşke inanabilseydim artık astronot olabileceğime.

bekaret nedir, neden istenir?

Aslına pek çok apaçi, kro, entel, aristokrat kadınına-kısrağına böyle bir şart koşuyor. Kimisi "bekaret şart" diyor, kimisi "önemli olan sevmek" diye zırvalıyor.

Aslında durum kendine özgü bir mesele. Evleneceği erkeğe, ev, araba, sağlam bir gelecek gibi şartlar koşan hatundan temiz bir geçmiş; yani bekaret istemek mübahtır. Çünkü evlilik müessesesi iki hayatın ortaya konmasıyla gerçekleşebiliyorken kadın ev ve araba şartı da koşuyorsa erkekte her türlü şartı koşma konusunda serbesttir. Bu açıdan kimsenin eleştirilmemesi gerekir. Yani karşılıklı bir değiş tokuş söz konudur.

Ben derim ki; bir erkeKseniz ve sizden sizin dışınızda hiç bir şey beklemeyen bir kadınla karşılaşırsanız onu kaçırmayın. İki damla kanın peşine de düşmeyin.

Ve fakat size türlü türlü şartlar koşan bir hatun varsa hayatınızda ona deyin ki;
"gözlerin ne kadar da güzel, gucci mi?" ve terkedin.

23 Ekim 2010 Cumartesi

vazgeçilmek

tanım: vazgeçmek fiilinin tersi.

ilginçtir vazgeçmek ve vazgeçilmek bazı (buraya dikkat) durumalarda köşe kapmaca oynuyor. biri ne kadar vazgeçerse karşı taraftan, öteki o derecede vazgeçmemek için direniyor. olay tamamen psikolojik, kimse özel değil, kimse bulunmaz değil, kimse benzersiz değil, sen zaten bunların farkındasın. ama uyarlayamıyorsun bu fikri.

ne arkadaşlarla dertleşmek, ne herşeyin yeniden başladığı hayalini kurmak. bunların hiç bi faydası yok. hepsi alehine tanıklık ediyor.

kabul et artık, bir hiçsin, tahtından indirildin, umrunda değilsin kimsenin. aynısın aslında, neysen osun yine, hiçliğin sadece ona göre bir hiçlik. sende bi değişlik yok. dünyanın geri kalanının umrunda değildin zaten hiç bi zaman, bir kişi arttı sayı. ne farkeder? bir başkası tadıyor o hazları artık. hepsi bu. aman neyse... o cesaretlendi, kendine güveni geldi, eskiden cesaret edemediği şeyleri sakladı senden, sonra biriktirip birden vurdu yüzüne. hiç böyle bilmezdin onu. ama kabul et, bu onun hayatı, istediği gibi koşturur atını. kızgınsın, sadece sen bedel ödememliydin, ama oldu. ödettiğin bedellere say. "ama ben bedel ödetmedim kimseye". sen ödemediğin için hatırlamıyor olabilir misin? onun sana yaptıklarını hatırlamaya değer bulacak kadar ciddiye almaması ve kendini suçtan aklaması gibi. tıpkı. aynen. koşut.

tek kurtuluş yolu kabullenmek, onun adı vazgeçmek oluyor. seviyorum bunu. ama lafla değil, gerçekten vazgeçebilmek. bir zaman çok önemsediğin ama şimdi elinin altında olduğu taktirde bile umursamadığın şeyler gibi. zaman aldı, ama oldu. bak. sancılı bir operasyonla bir tümörden kurtuldun. parçandı, canındı belki. potansiyel tehditti. kontrol sende değildi hiç bi zaman. onu tesadüfen kaybetmedin o güne kadar. ama gitti ve bir daha gelmeyecek. hafifliğin sana kalan.

gerçekten o iyi bir insan, yoksa o kadar zaman kenetlenip kalamazdın bir arada. tüm iyiliğiyle gitti. suç kimsenin değil. seni terketmiş olması kötü olduğu manasına gelmiyor. iyi her yerde iyidir ahbap. ama bunun sana bir faydası yok artık. artık kendi faydanı bul, faydalanmanı değil.

belki arar seni bir gün, "alo" der. ama inan dostum, eğer o gün gelirse hiç beklemediğin, aramasını istemediğin hatta istemeyecek kadar bile umursamadığın bir gün olacak o gün. çünkü gerçekten vazgeçmiş olacaksın. başka planların içindeyken ayak bağı olacak sana. çünkü senin vazgeçmenle onun vazgeçilmesi köşe kapmaca oynuyor olacak yeniden.

4 Şubat 2010 Perşembe

poti ripilgil

1985 senesinde doğdum. Adım Bülent Bayer. türkçe dilinde yazıp konuşan Türk. Yazar. Cümlelerin içinde kaybolan. Ordu doğumlu. Karadeniz. Farklı iki topraktan geliyor annesi ve babası. Şehre taşınma. Yaşam ondan ne bekliyor? Çocukluk şehir ve köy arasında mekik dokuyor. Ortalama üstü paralı bir aile, şayet herhangi birisine huzur getirdiyse. Genç yaşta kalan o idare eder sorumluluk bilmiyor ki Bülent tatmin edilemez. Ver elini İstanbul. Serserilik isteyenlerin başkenti. Sonra Sakarya. Zekayla aşk takas etme niyetinde olanın el kiri şehri.

"işte rüya filizleniyor attığım her adıma
gündüze ait aydınlığın çiçeğiymişçesine"

Adım artık Abdullah Emeksiz. Kendim seçtim gazetenin üçüncü sayfasından, trafik kazasından ölen birinden bana kalan tek miras. Ölü gibi yazmak ve yaşamak. Kendini boşluğa bırakmak imkansız. Aidiyetten ve mülkten kurtulurcasına baysallık. Alabora olunca düzelt beni. Sıfırdan bir gelecek yarat ayrıntısı olduğun ığılın başıboş sularında.

Sevdicek. Samanlıkta iğne aramak yerine tutuşturulan otların arasında bulunan pırlanta. Harcamak lazım herşeyi ama bu sefer ki suçluluk. En yakın arkadaş kalem, sonraki Uğur. Gitarist. Haddinden fazla becerili. Serbestlik bakıntısını pay etmek. Tarifsizdir dostluk. Değilse dostluk değildir dostluk. Normal insan olmak için çok geçtir artık. İlk hevesle ilk fırsat kayıp. Elveda ömür. Tek sevdiceğimin ışığı gözlerimi kamaştırıyor o karanlıkta tükenirken.

"tünelin sonundan sana dönüyorum."

Daha ikinci birine anlatamadan ipotek gelen o hisler ve sese dönüşmeden yutulan kelimeler. Vakit nakti aldı benden, hatta çaldı herşeyi. Çok vakitsiz. Herkes el çırpıyor. Meğer ayrılığa bulanmış birliktelikler. Daimlik nerdesin? İçinde kül olunması gereken bir ateş. yanlızlaşmak. Aniden. Çerçeve kırılıyor. Güvensizlik. Herşey günlük. Vicdan beni izliyor sitem ederek.

Vucut istemiyor. Bilinç anlatmıyor. Kalp ödemli. Dünyanın öbür ucuna git. Haiti'ye mesela. Kurtulamazsın. Katiyen. Hiç biriniz burayı bırakmıyorsunuz. Parmak ucunda yürümek bile yasak. Herşey başlangıcını hatırlatırken bitiyor. Bitimi kestiremeyen için hep erken. Tüm sarıldıklarının kollarından çalınması. Dolu dolu akaçlara düşmek. "Ve esintin bana taşıyor nefesinin carcunasını". Parmak uçlarından salındığımı düşle kadınım.

Böyle geçer dünya. Günler sadık birbirlerine. Sonuna getiriyor hiç aldatmadan

3 Şubat 2010 Çarşamba

uzun yol bisikletçileri

-Franz'ın yolculuğu. Kendisiyle bir arkadaşım Çeşme'de karşılaşmış.
http://www.radriesschen.de
Site Almanca fakat "seidenroute" linkindeki "tagebuch" ve "fotoalbum" linklerinde tüm geziye ait binlerce foto ve hikayeye ulaşabilirsiniz.

-Bu arkadaş ise beş yıldır bisiklet sırtında dünyayı dolaşıyor. Bir gece evimde misafir olmuştu. Herif tam bir hippi. http://www.makesomedaytoday.blogspot.com/

-Şu 23 kişi ise Viyana'dan İstanbul'a kadar geldiler.
http://www.bicycle-holidays.com/...ent.php?content.15

-Bu ise Ahmet Mumcu isminde bir abimiz. 1989'dan beri dünyayı dolaşıyor. Kendisiyle bisikletforum.com adresinde tanışmıştık.
http://www.freewebs.com/mumju
Adrese vtunnel'den girilebiliyor. En son Rusya, Çin, Vietnam yollarındaydı Ahmet Abimiz.

-Şu dedeyle de Ordu'da bir arkadaşım karşılaşmış. Fakir, sponsoru yok. Deli ruhlu biri. Fren pabuçları erimiş, frenin demiri jantları kesmiş, rampa aşağı inerken ayağını yere sürtmekten ayakkabılarının altı delinmiş bir bisiklet gezgini. Kendisi Almanca konuştuğu için arkadaşımla anlaşamamışlar. Ama saydığı ülke isimlerini anlamış arkadaş. Dediğine göre tüm Güney Amerika'yı ve Avrupa'yı şehir şehir gezdikten sonra Türkiye üzerinden Asya'ya gidiyormuş. Tabiki elimizde blog sayfası yok. Adamın tipten de belli zaten, fotoraf makinası bile yokmuş garibin. Arkadaşın cep telefonuyla çektiği resim. http://photos-d.ak.fbcdn.net/...1913051_5161981_n.jpg

-Au iki fransız gençle ise İstanbul'da bir arkadaşım karşılaşmıştı. Blog sayfası http://nomorecontrol.blogspot.com/..._01_archive.html

-Bu dayı ise meşhur Tilmann. Bisikletle dünyayı dolaşıp sürekli kitap yazan bi dedemiz. http://new.tilmann.com/...tion=com_frontpage&ıtemid=1

-Bu üç arkadaş ise İrlanda'dan Tayland'a giden bisiklet aşıkları.
http://www.thaireland.ie/

-Bu da İrlanda'dan yola çıkan Bob. En son Çorlu'da görülmüştü.
http://cyclinginturkey.wordpress.com/